1 Mart 2010 Pazartesi

"Hiç Olmayan Günlüğe İtiraflar": Kadim Dost, Tarhana Kokulu Öpücük ve Hasta Çorbası Motiflerinin Eserdeki İşlevleri

Sevgili Günlük,

Günlük mü? Evet evet, belki de sen benim hiç olmayan günlüğümsün ve anlattıklarımı dinlemen çok duygulandırıyor beni günlük. Ayrıca seni annem misali bana gözükmeden okuyanlar da olacak. Evet, ergen günlerime geri döndüm şimdi, negzel :p

Lanet bir haftayı daha geride bıraktım ama talihsizlikler zıplayarak geliyor peşimden. Ödev yazmam gereken hafta hasta oldum, bir hafta grip yattım, evde kendi çorbamı kendim yaptım. Dün ekşisözlükte "yalnızlığın anlaşıldığı anlar" başlığına göz atıyordum, fark ettim ki beni anlatmış kimileri. İşte o an, aslında çok da yalnız olmadığımı hissettim. İlk olarak benim de tecrübe ettiğim hastayken kendi pişirdiğin çorba örneğini pek bir hayatın içinden buldum. İkinci örnek ise içimi parçalayıp beni keder kuyularında merdivensiz bırakan entry idi:

"Eskiden yalnız başına kaldığında yemek yapmaya üşenmene rağmen şimdi gayet yalnızken de uzun uzun yemek yapıyor olmanın asıl nedenini anladığın andır. Yani artık yemeğini paylaşacak biri diye bir kavrama inanmıyor olmandır. Yemekten sonra da kendi kendinle konuşur, kendinle beraber bir film izler, sonra da kendine sarılıp uyursun. haydi iyi sabahlar." (can cekisen sanat, 19.02.10)

Beş ay önce yemek yapmayı bilmeyen ben, artık elimden geldiğince birşeyler kıvırmayı geçti, saatlerini mutfakta geçiriyor. Fakat öyle bir şey var ki ne zaman dinecek bu acı demeden duramıyorum. Yağ kokusu! Nefret ediyorum! Kibrit kutusu kadar mutfağımın kibrit kutusundan da küçük aspiratörü, çıkardığı sesin hakkını verir bir performans sergileyemiyor. Bu yağ kokulu evden de kendimden de iğreniyorum, ıyyy..

Hastalık demişken, şu yardıma ve ilgiye muhtaç halimde beni yalnız bırakmayan Dear Layne Staley, nur içinde yat emi! O muhteşem ötesi sesinin burun sümkürmemi bastırıyor olması beni çok mutlu ediyor. Arkadaş dediğin böyle olmalı. Ölse bile sana hastalığını hissettirmeden seni eğlendirmeli, eğlendirirken düşündürmeli. İşte hemen akabinde düşündüm de Pearl Jam konseri kaçırmıştım ben değil mi? Hem de bu blog bu vesileyle can bulmuştu. Ne diyelim, ben aptallığıma yanarken veda paragrafıma geçeyim.

Gayet hayattan soğumuş, samimiyetsiz kış güneşine aldanmadan marketten evime doğru yürüyordum. Posta kutumu açtım ve ne gördüm? Sevgili kadim dostum bana mektup atmış, gurbetteki arkadaşım sevinsin, memleketten tarhana kokulu öpücükler yollayayım demiş. Mektubu ofiste yazdığı için ofis kokusuyla karışmış bir mektup olsa da o benim beynime tarhana kokulu öpücük olarak kodlandı. Artık nerede bir ofis koklasam tarhana kokulu öpücüğün kodlandığı yer harekete geçecek ve konsepte uygun çağrışımlarda bulunacak. Bu da böyle bir hikayeydi ve sonuna geldi.

Veda paragrafı tarhanayla olmaz. O paragrafa "introduction to veda paragrafı 1" diyorum. Şu an okunan satırlar ise veda paragrafımın organlarını oluşturmakta. Bu organların o tatlı minik mi minik gözle görülmez ama ruhla hissedilir (!) dokucukları hayat bulurken günlerden pazartesi olmuş, saat tam 01:33, kafamda okumam gereken makaleyi okumamamın pişmanlığı, fonda Angry Chair.

Bu sabah uyandığımda daha çok sorumluluk sahibi bir çocuk olacağıma söz veriyorum.
Amen.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder