21 Aralık 2010 Salı

Bu hafta taşınıyorum! İstanbul’a taşınıyorum. Bazı şeylerden dolayı 3 hafta kadar ertelenen taşınma sürecim bu hafta içinde son bulacak.

Yılbaşı ve benzeri özel günlerde ortaya çıkan çılgınlıklardan pek haz almıyorum ama hediye hazırlamaya ve kart atmaya bayılıyorum J Birkaç arkadaşım için minik hediyeler hazırlıyorum. Kimisine film, kimisine müzik. 2011’de çok güzel albümler çıksın diye ümit ediyorum.

Bu arada Pedro Almodovar’ın Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar filmini izlerken çok eğlendim. Soğuk günlerde iyi gidebilecek bir komedi.

Dün de annemle banka kuyruğunda acı çektikten sonra gezmeye karar verdik. Bu gezi sırasında şehrimizin üstünde ikamet eden gri bulutu gördüm ve korktum ve de fotoğrafladım. Bu havayı solumamalıydım ama hala buradayım :/

(bu yıl gri moda ya, biz de Zonguldak'ı griye boyadık)

Eve gelişimiz sonrası bu yıl arkadaşlarıma yollayacağım tüm mektup/kart/mini hediye tarzı şeyleri bir düzene koydum ve bugün yolladım. Bunca çabam, bilmeyenler öğrensin kart atmayı diyedir. Bir arkadaşıma beş klasik sinema eserini içeren bir adet dvd (evet, kendi korsanımı kendim yaptım); bir diğer arkadaşıma ellerimle hazırladığım indie/alternative pop tarzında albümlerle dolu iki adet cd (korsan/utanıyorum, yüzüme vurmayın); bir diğerine de sevdiğim yer yer progresif, yer yer indie pop, yer yer deneysel albümleri sıraladığım bir cd hazırladım. Bir de utanmadan her birine kapak hazırlayıp durumu meşrulaştırmaya çalıştım. Mesela:

(Sansür, baldan tatlı)

Unutmadan; yeni bir skeç defteri aldım ve keyfim yerindeJ İki akşam önce arkadaşımla incelediğimiz 2011 burç yorumlarına göre de 2011’de zengin olabilirim. İlk altı ay içinde tutumlu olursa aslan burçları, maddi açıdan iyi bir dönem onları bekliyor. Kulak verin a dostlar!

17 Aralık 2010 Cuma

Duyduğum günden beri heyecanla beklediğim Melissa auf der Maur konserine gidemiyorum. Sebeplerine hiç gerek yok; netice yeterince acı verici. Zülal Kalkandelen’in yaptığı ve 16 aralık 2010 Perşembe günü Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan şu röportaj hoşunuza gidebilir:

http://zulalmuzik.blogspot.com/2010/12/bu-konser-atesli-olacak.html

Soruların solo kariyer öncesi ile ilgili değil de albüm konseptiyle ilgili olması çok tatmin edici kılmış bu röportajı :)

Şu dakikalarda Melissa, sahneye çıkmaya hazırlanıyordur. Ne bayık bir insan oldum be!

6 Aralık 2010 Pazartesi

Uzun Metraj Metal Klibi / Severed Ways: The Norse Discovery of America

Bu yazı spoilerın danişkasıdır; ona göre!

(ama çok şanslısınız ki bu bir film eleştirisi değildir J)

Tony Stone’u tanımam etmem ama genç bir yönetmen olduğu için ilk filmi Severed Ways: The Norse Discovery of America’yı destekliyorum; destekliyorum ki başka gençler cesaret bulsun, heves etsinler film yapsınlar; lakin, Tony’ninki biraz özensiz bir iş olmuş. Söz konusu film konusunu 11.yy’da Vikinglerin Amerika kıtasına yaptıkları keşif yolculuklarından ve bu keşif yolculuklarında Kuzey Amerika Yerlileriyle giriştikleri savaşlardan alıyor. Savaşlardan biri sonucu Vikingler, Amerika’yı terk ederler ve öldüklerini düşündükleri iki Viking kardeşlerini geride bırakırlar. İşte sarı kafalısı Tony olan bu iki Viking savaşçımız, bilmedikleri topraklarda Skrealing* adını verdikleri yerlilere bulaşmadan evlerinin yolunu bulmaya çalışırlar, ama zor o iş.

Tony’yi tanımadığımı söyledim. Tamamen Auf der Maur ile ilgili bir şeyler okurken gözüme ilişti ismi ve olayın üstüne gitmemizle beraber filmini 2 hafta önce izledik. Ancak, bahsetmek için bu zamana vakit bulabildik, üzgünüm Tony.

Fakat üzülen sen olacaksın Tony Stone! Sen misin 2 Cermen müziği dayar bu işi bitiririm diyen, işte yanıldınız Bay Tony. Popol Vuh bile kurtaramadı sizi; çünkü filminizin derinliğini hissedemedim; öyle romantize edilmiş Viking imgesini gözümüze sokmakla olmuyor bu işler. Sağlam kaynaklara dayalı bir metni filme çekmeni dilerdim. İşte öfkemin ürünleri:

Varan 1: O kafa sallama numaran çok saçma. Ağaçtan düşeceksin diye çok bekledim ama düşmedim. Çok güldüm ama kafa sallayan birisine bu kadar güldüğümü hatırlamam. 11.yy’da headbang yapan Viking numarasını yemedim. –verdim gazı burzummmmm!

Varan 2: Dönemi ve Vikingleri yeterince araştırmadığın izlenimindeyim. Neyse ki çekimler fena değil. Doğa güzel falan da Kuzey Amerika ormanlarını da görmüş olduk bu vesileyle.

Varan 3: Tavuk linç etme sahnelerini gören PETA üyeleri şimdi nerede? (hail, hail, squealer!)

Varan 4: İnsanların boşaltım sistemine dair yeterince fikrimiz var. Sandın ki beyaz popona vurulacağız, ama hayır! Bir Viking’in her sabah büyük abdestini yaptığı ayrıntısını beyaz perdeye taşıyarak doğal olanı yansıttığını, hiçbir yönetmenin aklına gelmeyeni/cesaret edemediğini ortaya koyduğunu düşünebilirsin. Seni küçük ukala! Her sabah tuvalete çıkan Viking’in uyukladığı o ormana ne yaban domuzları, ne boz ayılar inmiştir, ama neredeler? Göremedik? Onları da çekseydin.

Varan 5: Biz de Viking filmi diye Pagan ruhu hissedeceğiz sanmıştık, puh!

Varan 6: Teşekkürlerimiz koskoca ormanda gözler önüne serdiğin bir adet örümcek, bir adet turuncu-pembe karışımı kertenkele/kurbağa kırması sürüngen ve avladığın balıklar için. 11.yy’da, bugünün asfaltla kirlenmiş sokaklarında elektrik yok, telefon yok, internet yok; onu bırak başını sokacak bir ev yok ama koca ormanda bizi tehdit eden hiçbir halt da yok! Zaten her yer ot, ye gitsin; balıklar da sebil, boyutları bacak kadar; bu iki terk edilmiş Viking’in daha sağlıklı ve mutlu bir hayatı olamazdı J

Varan 7: Ben anlamam, çünkü İsveççe bilmem ama bilenler demişler ki o çeviriler yanlış. Eski İsveççe konuşmaların İngilizce çevirilerini yanlış bulmuşlar. Zaten koca filmde topu topu 10 cümle İsveççe kullanıldı, onu da yüzüne gözüne bulaştırdın. Bir de bu kasıtlı yapıldı, sanat olsun dedik gibi bir şeyler duydum. Git, böyle sanata başlatma!

Varan 8: Seni tutsak eden Amerikan yerlisi kadın neden ırkını seninle karıştırmak istesin ki! Bögh!

Varan 9: Seni Kuzey Avrupa sinemasına öykünüyor diyorlar; ama bu konuda da uzman olmadığımdan kısıtlı bilgimle yapabildiğim tek analiz, varoluş üzerine pek odaklanmamış olduğun. Hadi bu da benim eksikliğim olsun, anlamadım etmedim hatta aradaki din değiştirme-Hıristiyanlıkla olan mücadele sahnelerinden hayatı anlamlandırma çabalarına dair hiçbir şey anlamadım ama Sayın Stone, o ormandaki kiliseyi yaktın ya, kilise yakan metalci postuna bürünmekten çok keyif aldın dimi? Seni Varg Vikernes özentisi seniii!!!

Varan 10: Çekimler başarılı, kılık-kıyafet/tasarım inandırıcı -ama 11.yy’da böyle miydi ortam, çok bilgi sahibi değilim; hikâyenin çıkış noktası kayda değer bir ayrıntı ama anlatım zayıf. Belgesel niteliği yetersiz; Vikingler ve Kuzey Amerika keşiflerine dair alternatif olabilir ama konuyla ilgili eksiği çok olan bir film ve beklentimin altındaydı. Yalnız şu dikkatimi çekti, film müzikleri genel anlamda filmin atmosferiyle uyumlu. Aslında filmin konusu daha derin işlense, müziklerle nefes kesici bir yolculuğa çıkabilirdik.

Ve biterken…

Melissa Auf der Maur ile ilgisine gelirsek, kendisinin teşekkür listesinde adı geçiyor. O da çok meraklıdır eş-dost-arkadaş bir şey yapsın da el atalım, destek verelim. İnternette bir şarkısını verdiği yazıyor ama albümlerinde yer alanlardan biri olmadığı için hangisi tanıyamadım. Neyse, Popol Vuh ilaç gibi geldi, Melissa’yı daha aramam.

* Skrealing: Grönland’da yaşayan Vikinglerin Grönland’da yaşayan Thule halkına verdikleri isim. Buradaki Vikingler, Vinland olarak adlandırdıkları bölgede Kuzey Amerika kıtasına yaptıkları keşiflerde karşılaştıkları yerel halkları da bu isimle tanımlamışlardır. (Wikipedia)

3 Aralık 2010 Cuma

Aloha dostlar, aloha! Bugün çok güzel bir gün, uyandığımdan beri her şey çok güzel görünüyor gözüme; hava da çok güzel zaten J Annem bana çiçek almış, hem de nergis! İkimizin de en sevdiği çiçektir nergis. Lisedeyken, kışları okul çıkışlarında tezgâhlarda nergislere rastlayınca ben ona getirirdim bir buket, bugün annem bana getirdi, çok sevindim. Birçok arkadaşıma hediye olarak nergis götürdüğüm olmuştur ama ilk kez bana nergis hediye edildi. Birilerinin akıl etmesini bekliyordum, sonunda annem yaptı bu jesti! Bugünün anlam ve önemini bir kademe yükselten bir gelişmeydi hediye nergisler J

Bir de ne zaman nergisler söz konusu olsa, otomatikman The Cranberries’in Daffodil Lament şarkısı geliyor aklıma. Uzun zaman sonra açtım dinledim Daffodil Lament’i (uzun zamandır eve nergis girmediğinin kanıtı); çok da iyi geldi. Hep beraber dinleyelim, güzelleşelim:



Not: bu güzel günü şarkının acı dolu melodileriyle değil, son kısmında hayata umutla bakan küçük yürek kısmıyla ödüllendiriyoruz. daffodil lament, ilişkisini bitirmeye karar veren yüreği acı dolu gencin, aşk acısını ve aşk acısından kurtularak hayata umutla (tekrar) bakmasını anlatır. “nergisler de bugün bir başka güzel geldi gözüme”J