3 Mart 2010 Çarşamba

Sana Isınamadım Drama Hocası

Sevgili Drama Hocası,

Seni sevmiyorum, sevemiyorum. Çok çabaladım ama dersin çok sıkıcıydı. Her ne kadar saç kesimin sana yakışsa da tavırların iticiydi. Ayrıca uzun yıllar İngiltere’de kalmış olabilirsin; lakin ne yalan söyleyeyim, Alman aksanın İngiliz aksanını baltalıyor bazen; ne dediğin anlaşılmıyor, sadece tükürüyor gibi gözüküyorsun.

Bana bak kadın! Marshall’a psikolojik baskı yapmayı bırak! Çocuk ABD’den gelmiş olabilir ama sırf bir adet Native Speaker’dan aksan duyacaksın diye çocuğa olur olmadık sorular sorma. O mütevazi ve çekingen bir çocuk, seni kırmayıp bir şeyler geveliyor ama mahçup oluyor anlamsız şeyleri sıraladığında. Kendisine olan saygısını yitirme sebebi sensin! Sen ve çok bilmiş o Rus kız. Gerçi Rus kızın patavatsızlığına şahit olmadım ama sağlam kaynak söyledi, bu yeterli. Bırakın o çocuğu, sadece dinlesin.

Zaten ne desin o çocuk sana! O oyunlar ne oluyor, okuttuğun o oyunlar? Mahalle tiyatrosunda oynanan 5. kalitede oyunlar onlar. Çok kültürlü toplumlardaki göçmenleri iplemediğini biliyorum, hiç yamuk ağızla cevap verme. Zaten ödev yazın diyorsun, sinirlerimi bozuyorsun. Kaynak yok be kadın! İki üç gazete yazısıyla tez mi bulup savunacağım ha? Söyle bana, çok bilmiş! Sen tabi küçük kedi yoldaşlarımızın yapıp da toprağa gömdüğü şeyler gibi paraya sahipsin cebinde, habire İngiltere’ye gidip oyun izleyebiliyorsun ama İngilizlerin bile iplemediği oyunları çok kültürlüyüm ayağına okutma bize.

Kızıyorum sana, hem de çok… Sen ne öğrettin bize? Ver oyunu, konuştur üç adam, sal sınıfı… Utan yahu, öğrencilerinden utan artık. Bak Barbara’ya, herkesin birbirine Fransız olduğu bir ortamı nasıl şenlendirdi, nasıl tartışma için gruplara ayırdı bizi de kardeşliği, fikir alış verişini öğrendik? O Barbara kızcağız daha 30una varmamış bir doktora öğrencisi ama üstüne görev olmayan şeyleri de anlatıyor. Zaten sınıfta herkes Introduction to Novel dersini küçük bir öğrenciyken almış ama o bize teorileri tekrardan özet geçip, işlediğimiz deli bozması adamın romanlarında kullanmamız için yardımcı oluyor. Diğer yandan bize Yılbaşında iki çeşit kek yaptı ve son derse de pastaneden Alman pastası aldı getirdi. Neden mi? O pozitif bir insan, öğrenmeyi ve öğretmeyi seviyor. Sınıfta anlatmadığı bir şeyi araştırıp gittiğimizde gözlerindeki sevinç ışığıyla bizi yüreklendiriyor, bize bilgi paylaştığımız için teşekkür ediyor. Onu seviyorum dramacı profesör. Sen prof. oldun ama bir doktora öğrencisi gibi genç yüreklere inmeyi beceremiyorsun ki bu genç yaşta olmakla alakalı değil, insan olmakla alakalı.

Ama sana insan değilsin demeyeceğim. Derste okuttuğun güzel şeyler de var ama bence verdiğin 21st c. British Drama’da düzeltmen gereken çok şey var be Anjacığım. Bir kere benim gibi modern drama dersi almadan senin sınıfına düşmüş gariban lisanslıları, sınıfımda neden eğitim gördüğüne anlam veremediğim bir avuç master öğrencisiyle bir tutuyorsun. Bunu yapıyorsun ya, sana hiç iyi bakamıyorum o zamanlarda.

Biliyorum sen de bana ısınamadın. Diğer on dokuz kişiden on dördüne ısınamadığın gibi. Bayıldığımız bir insan değilsin, sınıfın %75’i dersi versek de kurtulsak derdinde. Önemli olan öğretmek Anja, neden bunu anlamıyorsun? Sen o sınıftaki bilgiye aç gençlere bir şey sunamadıktan sonra sahip olduğun bilgiye biz tırt diyoruz. Bilgi saklayanı sevmem, saklamaya teşvik edeni de çöpe atarız. Evet Anja, çok kibar insanlar değiliz.

Diğer yandan Anja, öyle bir kasmışsın ki CV’in pek dolu, pek sevdim. Ama dediğim üzere lütfen, lütfen… Anladın sen.

Anjacığım, çok da kötü bir insan olduğuna inanmak istemiyorum. Ödev taslağımı sunmaya geldiğim gün, tüm dönem boyunca gösterdiğin mahkeme duvarı suratını benden esirgemiş ve taslağımda değişiklikler yapmama güler bir yüzle yardımcı olmuştun. Seni nerdeyse sevecektim, ama Anja, bana o virüsü bulaştırmayacaktın. Yanımda hapşırmayacaktın. Bu bana yalnız ve hasta geçen 1 haftalık kayıba neden oldu. Şimdi bu ödevleri nasıl yetiştireceğim diye takla atıyorum ama yetişmiyor.

Anja sana öfkeliyim ama senden nefret etmiyorum. Evet, seni sevmiyorum ama sevginin karşıtının nefret değil kayıtsızlık olduğunu öğreneli yıllar oldu. Peki seni neden sevemedim Anyoş? Neden olsun ayol Anja, ben takıntılı bir insanım. Beynim senin yüzünden daha çok fosfor tüketiyor.

Türkçe bilmeni ve şu yazdıklarımı bana not verdikten sonra okumanı isterdim. Notları çoktan verdiğin için değiştiremeyip olduğun yerde kalacaktın ve ben sana “ne haber Anjaaa!!” diyecektim. Ama olmadı, bekleyemedim, öfkemi erkenden kusuverdim.

Ayrıca gördüğüm tek gıcık Anja’sın. Diğer Anja denen kız çok iyi lan, tüüh sana!

Bis bald!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder